SEMRA GÖNEY'İN YENİ SERGİSİ...
- Özkan Eroğlu
- Apr 24, 2024
- 7 min read
“OLUŞMA”NIN BAMBAŞKA ÂLEMİ
“Amorfkon”ların Dili Üzerine
“Sizin aracılığınızla eyleme dönüşen bir canlılık,
bir yaşam gücü, bir enerji, bir hızlanma vardır ve
tüm zamanlarda sizden yalnızca bir tane olduğu için,
bu ifade benzersizdir. Ve eğer onu engellerseniz,
bu, başka hiçbir araçla asla gerçekleştirilemeyecek ve
kaybolup gidecektir”(1).
Martha Graham
Giriş
Öncelikle yıl 2006, Semra Göney için öncesi de var, ancak benim “Amorfkon”lar ile tanıştığım yıldır. Aynı zamanda üzerine metnini kaleme aldığım ve 2007’de yayınlanan “Oluşumların Söylemleri” isimli kitap, kitabın da üzerine değişik zamanlarda yazılan katalog yazıları… Yirmi yılı aşan bir eleştirmen-sanatçı ilişkisi…
Zamanımıza dönersem, yakında açılacak bir “Amorfkon” sergisi vesilesiyle konunun üzerine gitme, odaklanma olanağının doğması ve bu metnin yazılma ihtiyacının tarafımca hissedilmesi. Şimdi de bazı notlar eşliğinde Semra Göney’in “Amorfkon” mantığının içine girmeye devam edelim:
“Eski bir Sanskritçe kelime olan “Līlā”, oyun anlamına gelir. Dahası bu sözcüğün oyun, yaratma, yıkma ve yapma-yeniden yaratma, kozmosun boyutlandırılması ve açılması gibi anlamları da vardır. Līlā, özgür ve derin, hem bu ânın zevki ve keyfi, hem de yaratanın oyunu anlamına da gelir. Aynı zamanda romantiklik içeren aşk anlamını da içerir. Līlā var olan en basit şeye de vurgu yapabilir; doğaçlama, çocuksu, vb. Ancak ele alınan büyüdükçe ve yaşamın karmaşıklığı deneyimlendikçe, tasavvur edilmesi bile zor, kazanılmış bir başarı anlamını da taşır”(2).
“Amorfkon”larda malzeme hem sanatçı, hem de katılımcı izleyici için sınırsız bir özgürlüğe işaret eder ve böyle bir özgürlük ise şöyle bir gerçekliği hatırlamamızı sağlar:
“Michelangelo'ya göre heykel zamanın başlangıcından beri taşın içindedir ve heykeltıraşın görevi onu görmek ve fazla malzemeyi dikkatlice işleyerek onu serbest bırakmaktır. William Blake de benzer bir şekilde “görünen yüzeyleri eritmek ve saklı olan sonsuzluğu ortaya çıkarmak”(3) durumundan söz eder.
Bu, sözü edilenler yaratımın içsel kaynakları üzerinedir. En geniş anlamıyla sanatın nereden geldiği ile ilgilidir. İşte “Amorfkon”lar da hisseden beden ve formlaştırıp oluşturan ellerle değişip dönüştürülebilen ve her defasında farklı bir zenginliğe kapı aralamasıyla sonsuz yaratıcılık kaynağı olmayı başarmış ve biricikliği de buradan gelmektedir.
Bir diğer taraftan “Amorfkon”larla oynamak, dahası bir oyun çevirmek, kendi yaratıcı güçleriyle temas kurmak ve onları güçlendirmek isteyen her alandaki insana yöneliktir ve katılıma davet eder. Kısaca katılımcıya adeta bir sanat davetiyesi yollar. Amacı, insan tasavvurunun tam olarak kullanılmasından kaynaklanan anlayış, neşe, katılımcı olma ve mutlu olmayı yaymaktır. Bu yönde bir uğraş içinde olan izleyicinin bir an kendini sanatçı koltuğunda konumlandırmasını da sağlar.

Bir dönem Kandinsky’nin sanatçı olarak kendisi için yoğun şekilde yaptığı, daha sonra Semra Göney de dahil, sanatçı kimliklerin yaklaşımda bulunduğu sözü edilen “Doğaçlama” konusuna “Amorfkon”larla birlikte izleyicinin davet edilmesi ve katılmasının istenmesi; etkileyici bir biriciklik ortaya koyar. Burada devreye bir “otomatizm”in girmesi, samimiyet adına bir başka değerli noktadır. Ruh ve zihin durumlarının da açığa çıkarılarak doğaçlamadan da destek alarak “Amorfkon” oluşumlar elde etme çabası. Aslında “Amorfkon”larla oynayıp, kendine özgü bir oluşum sergilenmesi anları sergi süresince filme kaydedilse, bunun daha sonra çok ilginç tartışmalara kapı aralayacağına eminim. Fakat dayanamayıp benim öyle bir filmin sonu hakkında şimdiden şu açıklamayı yapmam kaçınılmaz: “Amorfkon”larla yaratılmış olan tüm oluşum formlaştırmalarından yaratıcı gizemin özü olan birleştirici bir deneyim zenginliği fışkıracaktır. Temel olan doğaçlamanın kalbi de olan; bilinçdışından çıkanlar bedenleşirken, aslında gerçekleşen de bilincin özgür oyunu olacaktır.
Doğaçlama şekilde, söz konusu herkese açık yaratma olanağı, kişinin en derin varlığıyla ilişki kurmasına ve bu yönde bazı şeyleri hatırlamasına da neden olacak ve nihayetinde buradan bir mutluluk yansımasına ulaşılacaktır. Böylece, kusursuz en doğal ve özgün haliyle kişinin kendi ile buluşması tam anlamıyla gerçekleşecektir. İfade etmemiz gereken şey zaten bizimledir, bizizdir, dolayısıyla yaratıcılık işi malzemenin gelmesini sağlamak değil, elde bulunanların doğal akışının önündeki engelleri kaldırmaktır. İşte “Amorfkon”lar bunu sağlamakla, bir sanatçının buluşu olan sanatıyla bunu tekten tüme yayma ve böylece sanattan topluma yöneltme çabası olarak da dikkat çeker. Çünkü sanat aracılığıyla herkesin yaratmaya, kendini gerçekleştirmeye, dolayısıyla buradan mutlu olmaya hakkı vardır!
Ayrıca bir diğer taraftan yaratıcılığın bir son noktasının olmadığı gene her daim değişip, dönüşen gerçeklikler eşliğinde “Amorfkon”lar sayesinde bir kez daha anlaşılır. “Amorfkon”lardan şunu bir kez daha düşünmeye davet alırız:
“Yaratıcı süreç bedensel, eter bedensel, ruhsal ve zihinsel bir yoldur. Bu macera bizimle, derin benliğimizle, hepimizin içindeki yaratıcı eylemle, özgünlükle, yani tamamen yeni olandan ziyade, aslında tamamen kendimizle ilgilidir!”
“Amorfkon”larla, bir oyun bahçesindeki çocuk rahatlığıyla oynayacak ve doğaçlamayı da devreye sokarak oluşturmanın bambaşka âlemine dalan ve bu âlemi tadan kimse, şu açıklamalardan ayrı düşünülemez:
“Zihnimizdekin sesine, görüntüsüne ve oluşturduğu hisse karşı sonsuz derecede duyarlı olmak, sezgisel sesimizi; eskiden ona verilen isimle Esin Perimize kulak vermemiz demektir. Zihnimiz etrafımızdakileri algılar ve yansıtır; maddeyi, zamanı ve uzamı (Space) kendi özgün varlığımız aracılığıyla dönüştürür”(4).
Öz bir vurguda bulunursam: Semra Göney’in “Amorfkon”larında izleyici ve sanat, dolayısıyla sanatçı arasındaki mesafe tamamen ortadan kalkar. Bu yönde tam bir kucaklaşma yaşanır. Çünkü “Amorfkon” demek Carl Jung üzerinden bir yaklaşımla şu anlama ulaşmaktır:
“Yeni bir şeyin yaratılması akıl tarafından değil, içsel gereklilikten/ihtiyaçtan (innere Notwendigkeit) hareket eden oyun içgüdüsü tarafından gerçekleştirilir. Yaratıcı zihin sevdiği nesnelerle oynar”(5).
“Amorfkon”ların Dili Üzerine
Şimdi de “Amorfkon”lardaki plastik filozofik/ sanat felsefî dilin tamamen sanatçı tarafından önerilen sanatta formların yaşamı konusu ile ilgili olduğu konusuna dikkat çekerek bazı açıklamalar yapmak istiyorum.
Semra Göney’in “Amorfkon”lara dair düşüncelerinin dayandığı en öz noktaları dile getirmekle devam edersek: Önce kendisine özgü yalın bir estetik boyutunun bulunduğunu vurgulamalıyız. Kendisi tarafından hazırlanan amorf parçalar-elemanlar, izleyiciyi de devreye sokan, aktif katılımını sağlayan “Serbest Amorfkon”lar (amaç olanlar) dediklerim, sonucunda sanatta oyun mantığı da ileri süren izleyiciyi de devreye direkt dahil eder. “Sabit Amorfkon”lu (araç olanlar) olanlar ise, az önce bir sanatçı gibi oluşturma deneyimi yaşayan izleyiciyi bu kez kendi ilksel konumuna geri gönderir ve belli bir mesafeye konumlar. Sonuçta izleyicinin “farklı iki deneyimi aynı anda yaşadığı bir yaratıcı oyuna katıldığını ifade eden” bir duruma ulaşmış oluruz. İşin bu tarafı çok değerli ve önemli. İzleyici, “oluşturan irade” dozunun istencine bağlı olarak söz konusu oyunda kalır ve sanatın her yönünü öğrenme olanağını yakalar.
Sanat-oyun ilişkisini irdeleyen filozoflar, tarihte arandığında rahatlıkla bulunabilecektir. Ancak Semra Göney’in önerdiği şekilde olanına ben denk gelmedim, zira önce de belirttiğim üzere izleyiciye, sanatçıya özgü bir estetik mutluluğun sunulması olanağının sağlanması biricik bir konudur.
Şimdi gelelim “Amorfkon”ların amorf, yani kendine özgü formu olmayan yapılarının kaynaklarına. Bu yapıların filozofik çıkış noktaları nerelerde ve ne şekilde aranabilir. Burada öz noktayı oluşturan; amaç için kullanılan “Amorfkon” elemanlardır; özün temel kaynağı onlardır. Bu, bir proje olarak ileri sürüldüğü ilk günden itibaren keşif ve buluş gerçekleşmişti sanatçı açısından; bunu, o gün sanatçıya açıklamasını yapmış ve buluşun sonsuz derecede önünün açık olduğunu vurgulamış, yaratıcı olanaklarının sınırsız olduğunu, farklı malzeme ve uzam, hatta zaman değerlendirmeleri dahilinde elde var olanların bambaşka şeylere dönüşüp, evrileceğine kuvvetle dikkat çekmiştim. O zaman şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Sanatla ancak böyle bir oyun oynanabilir, oynanan oyuna toplum, insanı aracılığıyla davet edilerek, ucu açık bırakılabilirdi ki, bence Semra Göney bu noktada sanatı, yaratıcı sanata taşıyarak olması gereken olgun gelişmeyi tam yirmi yıl önce ortaya koymuş oldu. Kapsamlı kitabı dikkatlice incelenirse, meselenin köklerinin daha da gerilere gideceğine sizi temin edebilirim. Ben, eleştirmen olarak bu tipte sanatçılara çok uzuvlu sanatçılar da derim.
Filozof Herakletios’un evrensel akışa dair ve filozofik sezgisel(6) vurgularından bu yana sanat filozofisini yakından ilgilendiren bir şeyin net şekilde farkındayız. Dikkatli bir görme ile oluşturulma hallerine göre “Amorfkon”lar sürekli bir akış içerir ve defalarca değişen oluşmalarıyla karşı karşıya bırakır bizleri; üstelik sanatçının yanı sıra diğer başka başka yaratıcılar tarafından her daim değişen oluşumlar ortaya konur. Bu, bir tür Ernst Haeckel’in 1904’e ait “Doğanın Sanat Formları” (Kunstformen der Natur) konusuna göz kırpar ve de 1911’de Lehmann tarafından ortaya konan “Sıvı Kristallerin Yeni Dünyası”ndaki (Die Neue Welt der flüssigen Kristalle) açıklamalara da uygunluk gösterir. Gene bir başka yönüyle içinde bulunduğumuz bir “Dünya Bilmeceleri” (Die Welträtsel) konusunun da adeta dışavurumudur.
“Sürekli genişleyen bir evrende yaşıyoruz”, işte tam da “Amorfkon”ların değişken oluşmaları eşliğinde bu kanıtlı yargıyı sanat aracılığıyla huzura getirdiğini de vurgulamakta yarar var, zira işin bu yanı, bir sanatçının yaratıcı sanatçıya nasıl dönüştüğünün de bir göstergesi olmakta. Fransız filozof Henri Bergson’dan bazı şeyler geliyor tam bu aşamada akla; “Amorfkon”lar, “asla durağan değiller, zamanın bölünmez sürekliliği içinde kompozisyon veya a-kompozisyon anlamlarında daima gelişmekte ve açılım göstermektedirler. Böylece yaşamsal olana dönük bir özellik de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Durumlar” (7). Mesele buraya gelip dayanınca akla bu kez de Goethe’den bir şeyler yansımakta: “Oluşum süreci ile statik konfigürasyon, yapı veya gestalt anlamında şekil, form ayrımının yapılması olayı” (8). Bu ayrımla Goethe’ye göre “Amorfkon”larda yer alan her bir parçanın, dolayısıyla cismin, yani uzamda yer işgal edenlerin (elemanlar) , oluşum ya da kendi dönüşüm süreçleriyle işi bir sonuca götürdükleri düşüncesinin ortaya konulması söz konusudur. Bu durum yaşarken, kurgu yapmak gibi bir şeyin devreye aynı anda bir “polarite” özelliğin dahil olması şeklinde açıklanabilir. Resim sanatının bir göç ile Semra Göney aracılığıyla götürüldüğü; üç boyuttan çıkıp bambaşka boyutlara sürüklendiği bu durum çok değerli. Bir anlamda gene Bergson üzerinden bir yaklaşımla konuya iyice derinlik kazandıracak olursam, “Amorfkon”lar, “analizi yapılamayan, çünkü sürekli değişip dönüşen bir mantık, daima oluş halinde ve de sonsuza dek oluş halinde olmaya devam edecek bir keşiftir”(9). Ve sonuç itibariyle elde edilen en önemli nokta, sanat için en tehlikeli şeylerden biri olan mükemmelleştirmeye de böylece güçlü bir karşı duruş gerçekleştirilmiş olur.
Burada görsel sanatlar üzerinden Semra Göney eliyle değerlendirilen, Bergson ve Goethe’den hareketle dile getirmeye çalıştığım sağlam sanat filozofik gerçeklerden biri ve en değerlisi gene Bergson’dan yardımla açıklanabilir ve bu açıklamayla da yazıya bir nokta koyabiliriz: “Amorfkon”lardaki oluşumlar “sabit şekil ve yapıdan kurtarılarak “süre” (durée) içinde, yani gerçek hareket ve zaman kapsamında yeniden ve yeniden inşaların gerçekleşmesini”(10) sağlar. Böylece başlarda vurguladığım sanatçının da izleyicisinin de her defasında deneyim kazandığı hep yeni bir oluşumla, oluşmalar akışıyla baş başa kalırız “Amorfkon”lar ve onlarla yaşanan “deneyim bizi oluşla yüzleştirir; bu da duyulur gerçekliğin ta kendisidir” (11).
NOTLAR
(1) There is a vitality, a life force, an energy, a quickening, that is translated through you into action, and because there is only one of you in all time, this expression is unique. And if you block it, it will never exist through any other medium and will be lost. Stephen Nachmanovitch, Free Play- Improvisation in Life and Art, Penguin Putnam Inc. New York, 1989 (e-book). (2) Aynı eser. (3) A.e. (4) A.e. (5) The creation of something new is not accomplished by the intellect but by the play instinct acting from inner necessity. The creative mind plays with the objects it loves. (6) Bu önemli konu için bkz. Özkan Eroğlu, Herakleitos ve Filozofik Sezgi, İstanbul, Tekhne Yayınları, 2023. (7) Brandon Taylor, The Life of Forms in Art, Modernism, Organism, Vitality, Bloomsbury Publishing, New York, 2020 (e-book). (8) A.e. (9) A.e. (10) A.e. (11) A.e.
Özkan Eroğlu
Bostancı, 31 Mart 2024
Comentarios