Ne yapmak istedik, istiyoruz ve de isteyeceğiz..?
- Özkan Eroğlu
- Dec 20, 2019
- 5 min read
Sanat bilimi (Kunstwissenschaft) konusu üzerinde bir şeyleri gerçekleştirmek, derinleşmek için bir çemberi tamamlamak gerekiyor. Bir noktadan başlayıp, gene o noktaya ulaşma gayretleri, bir sanat bilimi gerçekliğinin alt yapısını oluşturmak için. Sanat bilimi, içinde bilim sözcüğünü bulundurmasından ötürü mutlak deneyselliğe açıktır, sanat bilimi yapmak isteyen kimse denemek ve hata yapmaktan çekinmeyen bir yapıya sahip olmalı, ayrıca eleştiri ve özeleştiri mekanizmaları oturmuş kimsedir. Bilimde korkuya asla yer yoktur, sanat biliminde de öyle. Sanatı bilimsel olana çekebilmenin tek yolu bir kuramcı ise, yan olarak uygulamanın da pratik yanlarına tanıklık ederek denemeden bıkmaksızın vazgeçmemesi iken, bir uygulamacı ise kuramın öncelikli olarak pratik yanlarını çok iyi özümseyerek, gene denemeden bıkmadan vazgeçmemesidir. Kısaca sanat bilimi gerçekliklerine sanatın kuramsal veya uygulamaya dönük taraflarından gelmenin hiç bir sakıncası yoktur, yeter ki bu işe soyunacak kimse, sanat biliminin gerektirdiği kıstaslara sahip olabilsin. Söylemeye gerek bile görmüyoruz; sanat ve bilim; her ikisi de ahlâkla mutlak ilişkilidir. Öncelikle sanat bilimcisinin ahlâkla ilişkisinde bir eksiğinin kalmaması da çok önemlidir. Dolayısıyla sanat bilimcisinin varlık gösterdiği toplumların ahlâkla ilgili sorunlarını halletmiş toplumlardan çıkması kadar da normal bir şey yoktur. Fakat zihin ve ruh dünyanızın hacmi belirler dünyanızı gene de. Siz zihnen ve ruhsal anlamda nasıl bir dünya kurmuşsunuz bunun çok büyük değeri vardır.

Bir beden, bedenin gözü, zihni, ruhu ve ulaşmak istediği tinselliği, yani sanat bilimine varma noktası şeklinde niteleyebileceğimiz sona, bu metin ile varmış olacağız ve sırasıyla sanat bilimi denen gerçekliğin şartlarını da masaya yatırmış bulunacağız. Bundan önce, sanat bilimi ile uğraşan kimsenin “sanat entelektüeli olma” ve “sanat-göz ilişkisini doğru kurma” zorunluluklarının bulunduğuna hemen dikkat çekelim. Sanat entelektüeli olmak demek sırasıyla “sanatın entelektüel evrimi meselesini anlamak” başta olmak üzere, sanatı anlamayı sağlayan algı ve bilgiye dönük; “insanı anlamak”, insanın ürettiklerini anlamak”, “üretilenin zanaat ve sanat ayrımını yapmak” ve “üretilenin sanat ve yaratıcı sanat ayrımını yapmak”tan geçer. Ayrıca sanatın sanat tarihi kapsamında formlara dayalı yanının da çok iyi anlaşılması beklenir. Bu anlamanın ana hatlarıyla öncelikli olarak resim sanatı bağlamında; “bir resmi nasıl anlamalıyız?” sorusunu sorarak gerçekleşeceğini belirtmeliyiz. Bu soruyu “bir mimari yapıyı nasıl anlamalıyız?, “bir heykeli nasıl anlamalıyız?” soruları takip eder. Bunları anlamayı dört başlık altında gerçekleştirebiliriz: “Çok ve tek tanrı merkezli sanat”, “İnsan merkezli sanat”, “Değişim merkezli sanat” ve “20. yüzyılda modern sanat”. Burada ağırlıklı olarak resim üzerinden yürünebileceğini ve nedenini de belirtmek durumundayız: Resim sanatını anlayan ve ona hâkim olan biri, bütünüyle görsel sanatlar alanına rahatlıkla hâkim olacaktır. Tanrı vergisi göz, ruh ve zihin noktalarının hazır bir halde, hatta eidetik yapının da varlığını hissettirdiği, anlama ve görme işlerine dair bu genel başlangıç çalışmalarının ardından;
Birinci ve ilk hareket noktası, bir sanat sözlüğü kapsamında ve özellikle içsel bir ihtiyacı karşılayacak derecede terminolojik çalışma yapmaktır. Bu terminolojik çalışmanın ortaya koyduklarının gereği ve önemine inanmak. Sonrasında da ortaya konulanlardan sanat biliminin gerektirdiği ve içsel ihtiyaca göre olanları ayrıştırmak; yani bir terminolojik seleksiyon işine girişmek. Bazı kavramların üzerinde özel olarak durmak.
İkinci hareket noktası, sanat tarihinin bir morfoloji haritasını çıkarmak. Bu da içsel bir ihtiyacı karşılayacak derecede ele alınmalıdır. Sanat bilimi, sanat tarihi olgusuna istediği anda kolayca, kuş bakışı genel-tümel bir perspektif eşliğinde bakabilmelidir. Bu, bazı zamanlarda işlerin hız kazanmasına neden olacağından zamandan tasarruf edilmesini sağlar.
Üçüncü hareket noktası, sanatın içindeki düşünür, sanatı bilim olarak görebilen zihinlerin tespitine yönelik örnek çalışmalar yapmak. Örneğin Leonardo da Vinci, Kandinsky, vb sanat bilimci zihinleri derinlemesine şekilde masaya yatırmak.
Dördüncü hareket noktası, sanatı bir ruh (Seele) ve ruhsallık (Seelischen) alameti olarak gören ruhlara yakından incelemede bulunmaya çalışmak; farklı örnek ruhları masaya yatırmak. Örneğin van Gogh, Gauguin, Cézanne, Mimar Sinan, Matisse, vb. Bu çalışmaları yaparken, analojik yöntemden yararlanılması önerilir. Konu sanat olunca analoji kaçınılmaz en net yöntemlerden biri olduğundan, buna uygun en bariz sanat tarihi dönemlerini de mutlaka incelemek. Romanesk ve Gotik, Rönesans ve Barok, vb.
Beşinci hareket noktası, sanat tarihinin morfolojik yapısı üzerinden kanonik olan ve olmayan sanat tarihi meselesine görmede bulunmak işidir. Bu, başlı başına yorucu ve zahmetli bir iştir. Birçok tuzak, hata yapmaya olanaklı durum, sanat bilimcisinin karşısına çıkabilecektir. Sanat tarihi kitapları genellikle kanonik olanın peşinden gider. Oysa müzelerde o kanon geçerli değildir. Bilmem hangi ülkenin, bilmem hangi şehrindeki bir müzede kanona dahil olmayan bir isme, yapıta rastlama olanağı bulunmaktadır. Sanat bilimcisinin kendi gözüyle en başta başat müzeleri didik didik etmesi gerekmektedir.
Altıncı hareket noktası, özellikle radikal, duruşu olan sanat hareketlerinin amaç ve hedeflerini de çok iyi anlamak gerekmektedir. Sanat bilimcisi bu hareket noktasında, psikolojik ve sosyolojik tespitler yapma olanağı bulacaktır. Dada, Arte Povera, Ekspresyonizm, Romantik Sanat, vb tavırları irdelemek, sanattaki en tehlikeli durum olan “tekrara düşmeyen neden-sonuç ilişkilerine ulaşmak” için önemlidir.
Yedinci hareket noktası, sanatta yok olup önemini yitirme ve yeniden var olmanın mümkün olup olamayacağına dair deneysel düşüncelerin önemi üzerinde tartışmalar yaratmak, his konusundan öte, hislerin derin olanlarının doğabilme olanaklarının farkında olunması, vb durumlar için çalışmalar içinde olmak.
Sekizinci hareket noktası, buraya kadar uluslararası sanat üzerinden bu çalışmaları gerçekleştirirken, sanat bilimcisinin varlık gösterip, yaşadığı kendi ülkesindeki ulusal sanatın durumunu da masaya yatırması oldukça önemlidir. Bu gayret, kişinin sanat bilimcisi olarak nasıl bir topluma çalıştığını fark etmesi ve hareketlerini ona göre değerlendirmesi açısından büyük değer taşır.
Dokuzuncu hareket noktası, tüm bu gelişmeler ışığında sanat bilimcisinin dünyada ve ülkesindeki yaratıcı sanat üretimlerini fark etmesi hem gerekli, hem de önemlidir. Bunun için kendisiyle ve başkasıyla yapacağı rahatlamasına konuşmalar ve bu konuşmaların kayıtları da hem sanatın hayat boyutuyla, hem de deneysellik adına düşünceler geliştirip, bu düşüncelerin işe yarayanlarıyla yaramayanlarının ayrıştırılmasını da zorunlu kılacağından, elde edilenler üzerinden özel noktalara ulaşılmasını sağlar. Sanat-yaratıcı sanat ilişkisi, kimin yaratıcı sanatçı olup olmadığı, tüm dünya ve ulusal anlamda neyin yaratıcı bir sanat eseri olup olmadığı yönünde tespitler yaparken, bunlar için ölçütler oluşturabilmeli, bunları deneysel de olsa gelecek kuşaklara sanat bilimi adına bırakması gerekmektedir. Sanat bilimcisinin sanatçı aurasını tanımlayabilen, bu meseleyi de mutlak anlayabilen bir boyutu olması gerekir (Sanatçı Aurası). Hatta yaratıcılık gibi önemli bir konunun çocuklukta değer kazanıp, bir daha kaybedilmemek üzere kalıcılaştığı konusuna da kafa yormalıdır.
Onuncu hareket noktası, sanat biliminin, diyalektik karşıtlıkların üzerinde yoğunlaşılarak zenginleştirilebileceğine dair olandır. Örneğin ele alıp değerlendirilebilecek Matisse ve Picasso, vb gibi karşıtlıktan zenginlikler doğabileceğini bilerek hareket etmek, sanat biliminin asla vazgeçmemesi gereken temel yöntemlerinden biridir.
On birinci hareket noktası, sanat eleştirisini anlamaya gayretleri içinde olmak, sanat eleştirisinin oluşum süreçlerini fark etmekle ilgilidir. Bunu toplumla da paylaşmalıdır.
On ikinci hareket noktası, sanat bilimi, sanat bilimcisinin tüm dünya kültürüne bir bakış, yanı sıra mensup olduğu coğrafyanın kültürü, mensup olduğu dini ve gene mensup olduğu coğrafyanın sanat gelişmelerine de kayıtsız kalmamasını gerekli kılar.
On üçüncü hareket noktası, sanat bilimcisi viraj olarak gördüğü her şeyi masaya yatırıp, deneysel çıkışlarda bulunabilmelidir.
On dördüncü hareket noktası, sanat bilimcisi olarak örnek alınacak kimselerin bu konudaki duyguya ve kurama dayalı çalışmalarına odaklandığı gibi, bu çalışmaların özlerine iyice inilmelidir.
On beşinci hareket noktası, sanat bilimcisinin kendi ülkesinden ve uluslararası anlamda inandığı zihinler üzerinde açımlamalarda bulunması olayı, zihinler arası dolaşımı sağlayacağından çok yararlıdır.
On altıncı hareket noktası, sanat bilimcisinin kendisine ait kuram girişimleri mutlak bulunmalıdır, deneye açık her türlü çalışmadan da yana olması hem hümanizmini güçlendirir, hem de bu yöndeki coşkusuna her daim katkı verir.
Comments