Her müzeye gitmek bir yarar sağlamaz...
- Özkan Eroğlu
- Jan 4, 2020
- 2 min read
"Her müzeye gitmek bir yarar sağlamaz, içi yaratıcı eserlerle donanmış olanların yararı olur, tersi göze ve ruha zarar bile verir..."
Böyle bir açıklama yaptım, tabi bu açıklamamın ardında bir çok gerekçe var. Şöyle düşünün; reklamlar yoluyla beden, zihin ve ruhumuz nasıl etki altında tutuluyor; o reklamlarda grafik tasarımdan, seçilen renklere, müziğe, vb nasıl bize nasıl etkide bulunuyorsa, o yüzlerce reklam benzeri, bir binada sergilenen sizlere yapıt diye sunulanlar da üstelik bir yerde, toplu olarak, tek bir hücumla siz izleyiciye sunuluyor. Eğer bunlar bir kamil insan/lar tarafından ele alınıp, müze bir koleksiyon ideolojisi olmadan ele alınıyorsa, o müzeden yarar değil gerçekten zarar elde edersiniz!

Müze konusu ile ilgili hep söylediğim bir şey var: Bir müzenin koleksiyonu çok önemlidir. O koleksiyon öyle bir şeydir ki, yan yana gelmesinden kaçınılacak işler olduğu gibi, ısrarla yan yana mutlak getirilmesi gereken işler de vardır. Bu zincirde hatasız olmanız gerekir. Çok büyük emekler ve yerinde değerlendirilecek akıllı kullanımlı para ister müze işi. Bugün kapitalizmin hakim olduğu ve bilinç düzeyi de ona paralel düştüğü için, böyle bir müze bulmakta çok zorlanırsınız. Bir müzede sevdiğiniz bir sanatçının herhangi bir işini görmek farklı bir değerdir, ancak benim sözünü ettiğim görüşten bakacak olursak, bir yapıtın nasıl bir ortamda olduğu, onu konumlandıranların ona nasıl bir yer kazandırdığıdır müze mekanında değerli olan. Sağında, solunda, önünde, hatta gerisinde neler vardır; inanın bu bağlantılar o kadar önemlidir ki. Bu söylediklerimin gözetildiği bir müzeyi ancak hayalinizde kurabilirsiniz sanırım, o nedenle bana bir eleştirmen olarak ütopiksin diyenler oluyor arada sırada, fakat bu iş böyle ne yazık ki, eleştirmen de acımasız olmalı, açıklamalarına bu yönde devam etmelidir.
Müzeciliği elde ne varsa yığıp sergilemek zanneden bir toplumun üyeleriyiz. O nedenle bu söylediklerimi onlarca müze görmeme rağmen dünyada bile doğru dürüst gerçekleştiren az; sizler de gezdiğiniz müzelere bu gözle bakın diyeceğim, fakat sanat ve yaratıcı sanat ayrımına bakışınız ne? Klişeleşen yapıt ve başyapıt tanımlarından ne anlıyorsunuz? Bu ayrımların neye göre olduğunu düşünüyorsunuz? Her insanın içinde değilim, bilemeyeceğim. Ancak bunu da bir toplumun ortalama sanat eğitimi sağlar, fakat sanat eğitimi de ülkemizde berbat durumda yazık ki. Müze demek geçmişteki sanatı da tarafsız değerlendirmekten geçer; yani yönetimi aracılığıyla olur. Biz halen çocuk eğlencesi sandığımız başka bir ressamdan aparılmış Osman Hamdi Kaplumbağa Terbiyecisi'ni veya Avni Lifij'in yaratıcı sanatla olan ilişkisinde öne çıkararak hata ettiğimiz ve bunu yapanların sanatla ilgili eksiklerini net belli ettikleri Pipolu-Kadehli Otoportre'yi başyapıt kabul ediyorsak, sözlerimin de tükendiğini belirtmem doğru olur.
Gördüğüm müzeler içinde Centre Pompidou verilmesi gerekeni doğru veren bir müze olarak dikkatimi çekmişti koleksiyon ve sergileme bilinciyle; bir de Amsterdam'daki Cobra müzesi etkileyici gelmişti bana bir tavrın sahibi olanların müzesi olarak. Avrupa'da özellikle küçük şehirlerde bir çok amaçsız müze bulmak mümkündür. Bizde ise müzecilik falan yok. Bunları resim sanatı bağlamlı söylüyorum. Yoksa Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, vb müzelerimiz yok değil, ancak sergileme zihinselliği açısından Anadolu'da yüzlerce malzeme çıkmasına rağmen, gene de bu tür arkeolojik müzelerin eksiklikleri barındırması da düşündürücü ve yukarıda sıraladığım ülkemizde eksik olanlardan ötürü; bütün bunlar ise bizim toplum olarak sanatla pek işimizin olmadığını net gösterir...
Comments