Görsel sanatlarla ilgili...
- Özkan Eroğlu
- Nov 16, 2019
- 1 min read
Dün şöyle bir şey paylaşmıştım sosyal medyada: "Görsel sanatların hangi dalı olursa olsun plastik çözümleme yapamayanın hikaye anlatmaktan başka şansı kalmaz. O da sadece hedef şaşırtmaya neden olur. Bu da Türkiye’de her çeşidiyle bolca yapılmaktadır..."
📷
Nakkaş Osman, Savaş Düzeni
Bu vurguları bir sanat yapıtı karşısında: "Plastik çözümleme için, “önce sanat tarihini form tarihi olarak bellemek”, sonra “bugün gördüklerini o bellediklerinle karşılaştırmaya götürebilecek bir görsel zenginliğe sahip olmak” ve en önemlisi “analojik bir hafıza yaratabilmek”... En sonunda da bütün bu olup biteni sanat kuramı ve felsefesiyle söze ve yazıya dökebilmek becerisi gerekir" diye nitelediğim kimseler izleyici, sanat yazarı ve eleştirmen, hatta küratör, galerici, müzeci, vb'lerdi hiç kuşkusuz.
Ancak tersten bir yaklaşımla bir sanatçının yaptığı işi hikayeye teslim etmesi boyutu da bu söylemeye çalıştığım olumsuzluğun hızla artmasını körüklemekte. Sanatçı denilen kimse hikaye anlatıcılığı yaptığı ve bilhassa bunu ana eksene aldığı sürece, izleyicinin gözünü plastik olandan uzaklaştırır. Saim Bugay derdi: "Bir resmin veya heykelin altına adını yazacaksan niye yapıyorsun" diye. Ülkemiz sanatla uğraşanları, örneğin minyatür resmimizin plastik yapılarına dikkat kesileceğine, onun hikayeci tarafını genlerinde taşımayı tercih edince, ortaya ama üstü örtük, ama açık olan bir hikaye anlatımcılığı çıkıyor doğal bir sonuç olarak. Kısaca, plastiğinde bir şey yoksa, ne anlatmaya çalışsan boş...
댓글